Verem hastalığı, yani tıbbi adıyla tüberküloz (TB) hava yoluyla bir bireyden diğerine yayılan, bulaşıcı bir akciğer hastalığıdır. Verem hastalığı Mycobacterium Tuberculosis isimli bakterilerden kaynaklanır. Verem hastalığı tedavi edilebilir ve verem aşısı ile önlenebilir bir hastalıktır.
Verem Hastalığı Neden Olur? Tüberküloz Nasıl Yayılır?
Verem hastalığı yani akciğer tüberkülozu havaya salınan mikroskobik damlacıklar yoluyla insandan insana yayılan bakterilerden kaynaklanır.
Bu salınma, aktif tüberküloz formuna sahip ve tüberküloz tedavisine henüz başlamamış bir kişi güldüğünde, hapşırdığında, konuştuğunda, öksürdüğünde, şarkı söylediğinde veya tükürdüğünde gerçekleşebilir.
Bir kişinin enfekte olabilmesi için bu salınan mikroplardan sadece birkaçını soluması yeterlidir. Tüberküloz bulaşıcı olmasına rağmen, kolaylıkla yayılan bir hastalık değildir. Bir yabancıdan verem kapmak zordur, daha çok birlikte yaşanılan bir kişiden diğerine geçer.
Verem vakalarının ve ölümlerin % 95’ten fazlası gelişmekte olan ülkelerde görülür. Ancak gelişmiş ülkelerde bir zamanlar nadiren görülen tüberküloz enfeksiyonu, kısmi olarak AIDS’e neden olan virüs olan HIV’in ortaya çıkması nedeniyle 1985 senesinden itibaren tekrar yaygınlaşmaya başlamıştır.
Dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birinin gizli verem hastalığı vardır. Bu insanların verem hastalığı bakterileri tarafından enfekte olduğu, ancak (henüz) hastalığa aktif olarak yakalanmadığı ve hastalığı başkalarına bulaştıramadığı anlamına gelir. Verem hastalığı bakterileri ile enfekte olan kişilerin yaşam boyu % 5 ila 15 arasında verem hastalığına yakalanma riski vardır.
Bir kişi aktif verem hastalığı geliştirdiğinde, hastalığın öksürük, ateş, gece terlemesi veya kilo kaybı gibi belirtileri ve semptomları aylarca sadece hafif seviyede görülebilir.
Bu durum, tıbbi yardım aranmasında gecikmeye yol açarak bakterilerin başkalarına bulaşmasına neden olabilir. Aktif verem hastalığı olan kişiler, bir yıl boyunca yakın temas yoluyla ortalamada 5 ila 15 kişiye daha bulaşabilir. En az iki hafta boyunca uygun ilaç tedavisi gören aktif verem hastalığı hastalarının çoğu artık bulaşıcı değildir.
Verem hastalığı çoğunlukla yetişkin bireyleri etkiler. Ancak, tüm yaş grupları risk altındadır. HIV taşıyan, yetersiz beslenen veya diyabetli insanlar gibi bağışıklık sistemi zayıf olan bireylerin yanı sıra tütün kullanan bireylerin hasta olma riski daha yüksektir.
Eğer uygun tedavi uygulanmazsa, vereme yakalanmış, ancak başka tıbbi sorunları olmayan bireylerin yaklaşık % 45’i ve HIV gibi bağışıklık sistemi hastalığı bulunan bireylerin neredeyse tamamı hayatını kaybedecektir.
Belirtiler
Verem Hastalığının Belirtileri Nelerdir?
İnsan vücudu verem hastalığına neden olan bakterileri barındırsa da, bağışıklık sistemi genellikle aktif olarak hasta olmayı engelleyebilir. Bu nedenle tıp uzmanları verem hastalığının aktiflik durumuna dayanarak bir ayrım yapar.
Latent verem hastalığı, yani gizli verem hastalığı durumunda, bireyde bir verem hastalığı bakterilerinden kaynaklanan bir enfeksiyon vardır. Ancak bakteriler vücutta aktif olmayan bir durumda kalırlar ve belirtilere ya da semptomlara neden olmazlar.
Gizli verem hastalığı yani TB enfeksiyonu bulaşıcı değildir. Ancak zaman içinde gizli veremden aktif verem hastalığına dönüşebilir. Bu nedenle tedavi gizli verem hastalığı olan bireyler için de verem hastalığının tedavi edilmesi, hastalığın yayılmasını kontrol etmeye yardımcı olmak için önemlidir.
Yapılan araştırmalardan elde edilen tahminlere göre dünya üzerinde yaklaşık 2 milyar insanda gizli verem hastalığı vardır. Latent verem hastalığının kolaylıkla anlaşılmasını sağlayacak belirgin bir semptomu yoktur.
Aktif verem hastalığı durumunda ise TB bakterileri aktif durumdadır ve enfekte ettikleri bireyleri hasta ederler. Bu durumdaki bireyler hastalığı çevrelerindeki kişilere yayabilir. Verem hastalığı, TB bakterileri ile enfekte olduktan sonraki birkaç hafta içerisinde ya da yıllar sonra ortaya çıkabilir.
Aktif verem hastalığının belirtileri ve semptomları arasında üç haftadan daha fazla devam eden öksürük, kan öksürme, göğüs ağrısı, nefes alırken ağrı, öksürürken ağrı, yorgunluk, ateş, gece terlemeleri, titreme nöbetleri, iştah kaybı, istemsiz kilo verme bulunur.
Tedavisi olmadan tüberküloz ölümcül olabilir. Tedavi edilmeyen aktif verem hastalığı genellikle akciğerleri etkiler, ancak kan dolaşımına geçmesi durumunda, damar yoluyla böbrekler, omurga ve beyin gibi vücudun diğer organlarına yayılabilir. Enfekte olan organa göre farklı belirti ve semptomlar ortaya çıkabilir.
Omurga tüberkülozu sırt ağrısına ve sertliğe neden olabilir. Tüberküloz artrit ise genellikle kalçalar ile dizleri etkiler ve eklem hasarına yol açar.
Beyne ulaşan tüberküloz bakterileri menenjite, yani beyni kaplayan zarın şişmesine neden olabilir. Bu haftalarca devam eden aralıklı veya kalıcı bir baş ağrısına neden olabilir. Şişme aynı zamanda zihinsel yetilerde değişikliklere de yol açabilir.
Böbrek tüberkülozu ise idrarda kana neden olabilir. Karaciğer de böbrekler gibi kan dolaşımındaki atıkları ve kirleri filtre etmeye yardımcı olur ve tüberkülozdan etkilenirse bu işlevi bozulur.
Çok nadir vakalarda tüberküloz kalbi çevreleyen dokulara bulaşabilir, bu da kalbin kanı düzgün bir şekilde pompalamasını engelleyecek iltihap ve sıvı toplanmalarına neden olabilir. Kalp tamponadı ya da perikardiyal tamponad adı verilen bu durum ölümcül olabilir.
Verem Hastalığı Riski Kimlerde Daha Yüksektir?
Sağlıklı bir bağışıklık sistemi normalde verem hastalığı bakterileriyle başarılı bir şekilde savaşır, ancak bireyin bağışıklık direnci düşükse vücut etkili bir savunma kuramaz.
Hastalıklar, bulunulan yaşam koşulları ve başka tıbbi sorunları gidermek için kullanılan ilaçlar gibi bir dizi neden bağışıklık sistemini zayıflatabilir.
Bunlar arasında HIV / AIDS, diyabet, şiddetli böbrek hastalıkları, bazı kanser türleri, kemoterapi içeren kanser tedavileri, nakledilen organların reddedilmesini önlemek için verilen bağışıklık baskılayıcılar, romatoid artrid, romatoid artrit, Crohn hastalığı ve sedef tedavisinde kullanılan bazı ilaç türleri, kötü beslenme ve uyuşturucu kullanımı vardır.
Aşırı alkol kullanımı ve tütün kullanımı bağışıklık sistemini zayıflattığı için verem hastalığına yakalanmak ve bu hastalığın yarattığı komplikasyonlardan dolayı ölme riskini büyük ölçüde artırır.
Verem hastalığının ve ilaçlara dirençli tüberküloz türlerinin yaygın olarak görüldüğü belirli bölgelere seyahat etmek veya o bölgelerde yaşamak verem hastalığına yakalanmak riskini artırmaktadır. Bu bölgeler arasında Afrika, Asya, Doğu Avrupa, Karayip Adaları, Güney Amerika, ve Rusya bulunmaktadır.
Sağlık hizmetleri veren kişiler, özellikle hasta olan kişilerle düzenli temas içinde olduğu için bu bakterilere daha yüksek oranda maruz kalır. Maske takmak ve düzenli olarak el yıkamak riski büyük ölçüde azaltacaktır.
Evde bakım hizmeti vermek hapishanelerde, psikiyatri hastanelerinde veya huzurevlerinde çalışan kişilerde de verem hastalığı riskini artırabilir. Aşırı kalabalık ve kötü havalandırması olan herhangi bir mekanda hastalığa yakalanma riski yükselmektedir.
Verem Hastalığının Yayılması Nasıl Önlenir?
Verem hastalığının daha yaygın olduğu ülkelerde bebekler, çocuklarda şiddetli verem hastalığını engelleyebileceği için, genellikle basil Calmette-Guerin (BCG) aşısı, yani verem aşısı ile aşılanır.
Ülkemizde Genişletilmiş Bağışıklama Programı çerçevesinde doğumdan 2 ay sonra yani 3. ayın içinde BCG aşısı yapılması önerilir. Bireylerde hayat boyu sadece bir kez BCG aşısı kullanılması öngörülmüştür. Eğer bebekler 3. ayını bitirmişse veya daha büyükse verem aşısı yapılmadan önce Tüberkülin deri testi yani PPD testi yapılarak sonuç değerlendirilir.
BCG aşısı yapılmış çocuklara aynı aşı tekrar yapılmaz. Bu aşı ile aşılanmamış çocuklarda ise 6 yaşından sonra BCG aşısı önerilmemektedir, çünkü aşı yaş ilerledikçe etkinliğini yitirmektedir.
Eğer bir birey yapılan testlerde gizli verem hastalığı enfeksiyonu için pozitif sonuç verirse, doktor aktif tüberküloz geliştirme riskini azaltmak için ilaç kullanımını önerebilir. Bulaşıcı olan tek tüberküloz tipi, aktif olan ve akciğerleri etkileyen tiptir. Dolayısıyla gizli verem hastalığının aktifleşmesi önlenirse, hastalık başkalarına bulaştırılmaz.
Aktif verem hastalığı durumunda, verem ilaçlarını kullanmaya başlamanın ardından bir kaç hafta içinde hastalığın bulaşıcılığı geçer. Bireyler ailelerinin ve arkadaşlarının hastalanmasını önlemek için birkaç basit önlem alabilir.
Verem hastalığının yayılmasını önlemek için alınacak önlemlerden ilki evde kalmaktır. Doktorun tavsiye ettiği süre boyunca işe, okula gidilmemeli, başkalarıyla aynı odada uyunmamalıdır.
Kalınan odalar mutlaka havalandırılmalıdır. Verem mikropları kendi başlarına hareket edemezler, bu yüzden havanın çok hareket etmediği küçük kapalı alanlarda daha kolay bulaşırlar.
Dışarısı çok soğuk olmadığı sürece pencereleri açıp, içerideki havayı bir vantilatör ile dışarı yönlendirmek etkili olacaktır. Gülünce, hapşırınca, veya öksürünce ağzı bir mendil ile örtmek gereklidir.
Kirlenen mendilleri ayrı bir torbaya koyup, torbayı bağladıktan sonra ayrıca atmak gereklidir. Hastalığın tedavisinin ilk üç haftasında başkalarının yanındayken cerrahi maske takmak bulaşma riskini azaltmaya yardımcı olabilir.
İlaçların tamamını eksiksiz bir şekilde kullanmak, bireyin kendisini ve kendinizi ve başkalarını verem hastalığında korumak için atabileceği en önemli adımdır. Erken bırakılan veya doz atlanan tedavi süreçleri, verem hastalığına neden olan bakterilere en güçlü verem hastalığı ilaçlarına karşı bile hayatta kalmalarını sağlayan mutasyonlar geliştirme şansını verir. Ortaya çıkan ilaca dirençli suşlar çok daha ölümcül ve tedavisi zordur.
İlaca Dirençli Verem Hastalığı Nedir?
Verem hastalığının günümüzde hala önemini korumasının bir nedeni, bakterinin ilaca dirençli suşlarında yani alt türlerinde görülen artıştır. İlk antibiyotiklerin bir kısmı verem hastalığının tedavisi için geliştirilmiştir.
1920’lerin başında geliştirilen ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaygın olarak kullanılmaya başlanan antibiyotikler sürekli hastalıkla savaşmak için kullanıldığından, verem hastalığı bakterilerinin bazı türleri zaman içinde ilaçlara rağmen hayatta kalma yeteneği ile evrimleşmişlerdir.
İlaca dirençli tüberküloz suşları, vücuda verilen bir antibiyotik hedeflediği tüm bakterileri öldüremediği zaman ortaya çıkar. Hayatta kalan bakteriler, öncelikle söz konusu ilaca ve sıklıkla diğer antibiyotiklere karşı dirençli hale gelir. Bazı verem hastalığı bakterileri, izoniazid ve rifampisin gibi günümüzde en yaygın kullanılan tedavilere karşı direnç geliştirmiştir.
Bazı verem hastalığı suşları bunlara ek olarak verem hastalığı tedavisinde daha az kullanılan amikasin ve kapreomisin gibi enjekte edilebilir ilaçlar ile florokinolon grubu olarak bilinen antibiyotiklere karşı da direnç geliştirmiştir.
Tanı Yöntemleri
Verem Hastalığı Teşhisi Nasıl Konulur?
Verem hastalığı teşhisi koymak için doktor tarafından yapılan fizik muayene sırasında lenf düğümleri şişlik açısından kontrol edilir ve nefes alırken akciğerlerin sesleri dikkatlice bir steteskop yardımıyla dinlenir.
Verem hastalığı için kan testleri artık yaygınlaşmaya başlasa bile tüberküloz için en sık kullanılan tanı aracı Tüberkülin deri testi yani PPD testi adı verilen basit bir cilt testidir. PPD tüberkülin adı verilen bir madde, kolun iç kısmındaki derinin hemen altına çok az miktarda enjekte edilir.
48 – 72 saat içerisinde, koldaki enjeksiyon bölgesinde şişme olup olmadığı bir sağlık uzmanı tarafından kontrol edilecektir. Burada sert ve kabarmış bir yumru verem hastalığı riski altında olduğunuz anlamına gelmektedir. Yumru boyutları hastalığın ne kadar ciddi seyredebileceğini göstermektedir.
Ancak cilt testi garantili değildir. Bazen, sağlıklı bireylerde olmasa bile verem hastalığı için var sonucu verebilir. Buna ek olarak verem hastalığı olan bireylerde olmadığı sonucunu da verebilir.
Birey özellikle yakın zamanda basil Calmette-Guerin (BCG) aşısı ile aşılandığında yanlış pozitif test olabilir. Çocuklar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi hastalığı olan bireylerin yanı sıra çok kısa süre öncesinde verem mikrobu ile enfekte olmuş ve bağışıklık sistemi henüz tepki vermeye zaman bulamamış bireylerde de yanlış negatif sonuç ortaya çıkabilir.
Gizli veya aktif verem hastalığının varlığını ya da yokluğunu doğrulamak için kan testleri yapılabilir. Bu testler, bağışıklık sisteminin verem hastalığı bakterilerine tepkisini ölçmek için gelişmiş teknolojiden faydalanır. Yüksek verem hastalığı enfeksiyonu riski altında olan bireylere yapılan cilt testi olumsuz çıkarsa veya yakın zamanda BCG oldularsa, kan testi faydalı olacaktır.
Yapılan testlerde pozitif sonuç elde edildiğinde doktor göğüs röntgeni veya bilgisayarlı tomografi (BT) taraması isteyebilir. Akciğerlerde bağışıklık sistemi ile verem hastalığı bakterilerinin çatıştığı yerler beyaz lekeler şeklinde görülebilir veya akciğerlerde aktif tüberkülozun neden olduğu değişiklikler görülebilir. Bilgisayarlı tomografi yani BT taramaları, röntgenden daha ayrıntılı görüntüler sağlar.
Eğer göğüs röntgeni de tüberküloz belirtileri gösteriyorsa, öksürünce ortaya çıkan balgamdan örnek alınabilir. Bu örnekler verem hastalığı bakterileri için test edilir. Balgam örnekleri aynı zamanda bakterilerin ilaçlara direncini test etmek için kullanılabilir. Dört ila sekiz hafta içinde tamamlanan bu test sonuçları, bu bakterilere karşı işe yaraması en muhtemel ilaçların doktor tarafından belirlenmesini sağlayacaktır.
Tedavi Yöntemleri
Verem Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir? Tüberküloz Tedavisi Nasıl Yapılır?
İlaçla tedavi tüberküloz tedavisinin temel taşıdır. Ancak verem hastalığı tedavisi, diğer bakteriyel enfeksiyonların tedavisinden çok daha uzun sürer.
Dahası günümüzde verem hastalığına neden olan bakteri türlerinin önemli bir kısmı, hastalığı tedavi etmek için en yaygın olarak kullanılan ilaçlara direnç geliştirmiştir. Aktif tüberkülozlu insanlar, enfeksiyonu ortadan kaldırmak ve antibiyotik direncinin gelişmesini önlemek için altı ila dokuz ay boyunca birkaç çeşit ilaç kullanmak zorundadır.
Bu ilaçlar ve tedavi süresi bireyin yaşına, genel sağlığına, bakterilerin olası ilaç direncine, hastalığın aşamasına ve enfeksiyonun vücuttaki konumuna bağlıdır.
Eğer bireyde gizli tüberküloz varsa, sadece bir veya iki tip verem hastalığı ilacı alması yetebilir. Ancak aktif verem hastalığında, özellikle ilaca dirençli bir bakteri türü ise, aynı anda birkaç ilaç kullanılacaktır.
Verem tedavisi ilaçları arasında en yaygın olanları izoniazid, pirazinamid, rifampisin, ve etambutoldur. Bunların yanı sıra ilaça dirençli verem hastalıklarında enjekte edilebilir preparatlar olarak adlandırılan amikasin ve kapromisin ile florokinolon grubu antibiyotikler genellikle 20 ila 30 ay boyunca kullanılır. Mevcut ilaçların hepsine dirençli türlerde tedaviye ek olarak göreceli olarak yeni bulunmuş bedaquiline ve linezolid kullanılabilir.
Verem İlaçlarının Yan Etkileri Nelerdir?
Tüberküloz ilaçlarının yan etkilerinin ciddi olduğu vakalar yaygın değildir, ancak meydana geldiklerinde tehlikeli olabilir. Tüm tüberküloz ilaçları karaciğer için oldukça toksik bir yapıya sahiptir.
Bu ilaçları kullanan bireyler eğer mide bulantısı ya da kusma, iştah kaybı, ciltte renk kaybı (sarılık), koyu idrar, üç günden daha uzun süren nedensiz ateş gibi belirti ve semptomlardan biri veya birden fazlası ile karşılaşırsa derhal doktoruna ulaşmalıdır.
Veremle Savaş ve Verem Hastalığı Tedavisini Tamamlamanın Hayati Önemi
Tedaviye başladıktan sonra birkaç hafta içinde verem hastalığı bulaşıcılığını yitirir ve birey kendisini iyi hissedebilir. Kısa sürede görülen bu gelişme, hastalarda altı ila dokuz ay sürecek bir tedaviyi sürdürmek yerine iyileşildiğine dair yanlış bir inanca dayanarak verem hastalığı ilaçlarını almayı bırakmayı cazip hale getirebilir.
Ancak, tedaviyi tümüyle tamamlamak ve ilaçları tam olarak doktor tarafından reçete edildiği gibi almak çok önemlidir. Tedaviyi çok erken durdurmak veya dozları atlamak, hala hayatta olan bakterilerin bu ilaçlara karşı dirençli hale gelmesine ve böylece çok daha tehlikeli ve tedavisi daha da zor bir verem hastalığının ortaya çıkmasına yol açabilir.
İnsanların tedavilerini sürdürmelerine yardımcı olmak için Doğrudan Gözetimli Tedavi (DGT) adı verilen bir program Dünya Sağlık Örgütü tarafından tavsiye edilir. Bu yaklaşımda, bir sağlık çalışanı tedavi sürecini ve ilaç alımını hastanın kendi başına hatırlama zorunda kalmasını engelleyecek şekilde yönetir.
Ülkemizde İl Sağlık Müdürlükleri, il düzeyinde verem kontrolü hizmetlerini DGT yardımıyla yürütmektedir. İl Sağlık Müdürlükleri tarafından DGT’nin amacına uygun ve verimli bir şekilde uygulanabilmesi için oluşturulan İl Verem Kontrol Birimleri veremle savaş faaliyetlerinden sorumlu olur.
DGT esnasında verem hastası olan bireyler DGT gözetmeni eşliğinde günlük ilaçlarını içer. Bu uygulamanın sonunda birey ve gözetmen tarafından ilgili form doldurularak imzalanır.
DGT gözetmeni bu sayede hastanın tedaviye uyumuna destek olur. Hastanın ilaçlarını kullanmadığı günler de kayıt altına alınarak ilgili birimlere bildirilir, ancak böyle bir durumda hatırlanmalıdır ki bitmemiş tedavi çok daha ağır sorunlara yol açacaktır. DGT uygulanan her bireye ayda bir kez genel kontrol tetkikleri yapılır. Bireyin balgamı incelenir, hastanın şikâyetleri sorulur ve varsa yakınmaları hakkında bilgi alınır.
DGT, dünya genelinde birçok ülkede verem hastalığı tedavisinde başarıyla uygulanan bir yöntemdir. Ülkemizde ise hastaneler, dispanserler, aile sağlığı merkezleri gibi tüm sağlık kurum ve kuruluşlarında tüberküloz tedavisinde standart yaklaşım DGT dir.