Anksiyete bir insanın nedeni belli olmadan içinden geldiği şekilde belirsiz bir şekilde kaygı yaşaması halidir. İnsan bu durumdayken her an bir şey olacak başına bir iş gelecek ya da sevdiklerine bir şey olacakmış duygusuna kapılır. Bu duygu anlık değil sürekli olarak devam eder bu nedenle de dışarıdan gelebilecek her türlü tehlikelere karşı tepkiye hazır bir şekilde bekler. Bu da kişinin günlük olarak işlevselliğinin aksaması anlamına gelecektir. Anksiyete durumu içerisinde olan kişilerin sürekli gergin ve tedirgin oldukları bilinir bu da onlarda sürekli bir yorgunluk haline neden olacaktır.
Anksiyete insanlarda belirti olarak öncelikli olarak kaslarında gerginlik, mide de ağrı, kalp atışlarında dengesizlik ve fiziksel bir yorgunluk şeklinde kendisini göstermeye başlayacaktır. Ancak korku ve gerginlik hali bunun en sık görülen belirtileri arasındadır. Kişi kendisine karşı her duruma aşırı tepki verir bunda tehlike algısı ön plana çıkacaktır.
Kaygı durumu toplumda en fazla görülen ruhsal hastalıklar arasında gösterilir. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki yaşam boyunca bu durumun yaygınlık oranı yaklaşık olarak % 29’dur.
Anksiyete bozukluğu genelde erken yaşlard ortaya çıkar yaş aralığı ise 10-25 araındadır. Özellikle kadınlarda ve maddi anlamda güçlük yaşayan kişilerde daha sık görülür. Anksiyete’nin teşhisinin konulmuş olduğu bir hastanın yaşamının ileriki evrelerinde ya da önceki evrelerinde başka bir ruhsal bozukluğun yaşanmasının oranı % 75’dir.
ANksiyete’nin ortaya çıkmasında iki sinir sistemi etkilidir. Bunlardan birincisi otonomik sinir sistemi ikincisi ise adrenokortikal sistemdir. Bu iki sistem tehlike anında aktive olurlar ve tehlikenin savuşturulması için uyarımlar yaparlar. Bu sistemlerin görevi dışarıdan bir tehdit alındığında kaç ya da savaş olarak gerçekleşir. Eğer ki sağlıklı bir kişide tehlike gerçekleşirse bu durumda sistem düzenli bir şekilde işlemeye başlar.
Ancak tehlike algısı bozulan kişilerde bu durum gerçekdışı bir şekilde büyütülür ve tehlike olmasa bile uyarım gerçekleştirilir.