Okyanus asitlenmesini hiç duydunuz mu? Duymadıysan, yalnız değilsin. Okyanuslarımızın ve onların sürdürdüğü yaşamın karşı karşıya olduğu en önemli sorunlardan biri olmasına rağmen, çoğu insan hala bunun ne olduğunu veya neden önemli olduğunu bilmiyor. Okyanus asitlenmesini ve karbon ayak izimizi azaltmak ve evlerimize güç sağlamak için güneş panelleri gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına bakmak gibi günlük eylemler yoluyla bununla nasıl mücadele edebileceğimizi tartışarak bunu değiştirelim.
Temeller
Okyanus asitlenmesi, doğal bir fenomen sayesinde, deniz yaşamı için potansiyel olarak yıkıcı bir tehdittir. Karbondioksit (CO2) deniz suyunda çözünerek karbonik asit ürettiğinde oluşur. Sanayileşme başladığından beri, okyanuslar Dünya atmosferine salınan tüm CO2’nin üçte birini emerek organizmaların büyümesini ve kireçlenmesini (veya kabuk oluşturmasını) kolaylaştırdı. Ancak CO2 seviyeleri çok yükseldiğinde, bu süreç zor veya imkansız hale gelebilir.
Asitlenmeyi nasıl anlarız?
1961’de Hans Suess adlı bir Alman bilim adamı, deniz suyundaki karbondioksiti ölçmenin bir yolunu buldu. Bunu yapmak için, spektrofotometri denilen şeyi kullandı – temel olarak, belirli dalga boylarının ne kadarının bir çözeltiye nüfuz edebileceğini ölçtü. CO2 suda çözündüğünde, suyu daha asidik hale getirir; daha düşük ışık konsantrasyonları, nötr veya bazik çözeltilerden daha asidik bir çözeltiden geçebilir.
Nasıl düzeltebiliriz?
Atmosferimizdeki CO2 emisyonlarını artırdıkça, bu karbondioksitin daha fazlası okyanuslarımıza batıyor. Deniz suyunun pH dengesini değiştirerek deniz yaşamını doğrudan etkileyen karbonik asit oluşturmak için suda çözünür. Bu değişiklik, hayvanlar için büyüme oranlarının azalması, üreme güçlüğü ve hatta ölüm dahil olmak üzere bir dizi sağlık sorununa yol açabilir.
Neden 2022’de okyanus pH seviyelerinden bahsediyoruz?
Hiç kimse okyanuslarımızın 100 yıl içinde nasıl görüneceğini tam olarak tahmin edemese de, muhtemelen şu anda bildiklerimizden oldukça farklı olacaklar. Araştırmalar, karbon emisyonları engellenmezse, bunların bir kısmının 2050 yılına kadar balıklar ve diğer deniz yaşamı için barınamaz hale gelebileceğini gösteriyor.