[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Ali Rıza kurtlar sofrasında
Karısının kızının derdinden dolayı meteliği kalmayan Ali Rıza kendisine iş aramaya karar verir. Tabi Hayriye içten içe sevinir buna. Ne var yani sevinemez mi? Sonuçta para her zaman lazım. Blöf bile yapmaz “Ay yorulursun boş ver, geçinir gideriz kocacığım.” bile demez, hemen “Hayırlı olsun.” der ve daha fazla ceylanı ürkütmeden susar oturur. Şevket “Ben ne güne duruyorum?” dese de babası dinlemez.
Çıkar yollara. Eski bir tanıdığını görür. Muhtemelen eski meslektaşı. Mutlulukla karşılar ama umduğunu bulamaz. Ali Rıza’ya ters gelen para kazanma yöntemleri kullanarak günlerini gün ediyorlardır. Bir de üstüne “Sana da bu işi ayarlayalım, damadınla işi döndürürsün.” demezler mi? Hem de Ali Rıza Tekin’e! Hayriye’de gaflete düşüp “En güzeli valla” diyerek ağzındaki baklayı çıkarmaz mı? Ali Rıza şok! Fikret de ayrı bir şok! Şok oğlu şok. “Ne diyorsun Hayriye Hanım!” diye çıkışır Ali Rıza. Sanki Hayriye’nin umurundaydı da paranın nasıl kazanıldığı. Kime anlatıyorsun bu teraneleri? İşin ucu hapse girmeye ya da ölüme dayanmıyorsa o paradan zarar gelmez Hayriye için. Kocasına azıcık ucundan hak bile vermiyor bu yüzden “Aman Ali Rıza boş ver herkesin doğrusu kendine.” diyor en tarafsızından. Ama Ali Rıza adeta haykırır:
“Olmaz öyle şey, doğru 1 tanedir!”
Hayriye her gün umutlarla ve dualarla gönderir Ali Rıza’yı. Bu kez duası kabul olacaktır. Ali Rıza Üniversite’den tanıdığı bir arkadaşının yanına gider. Azıcık beklemek zorunda kalır (birkaç saat kadar)ama nihayet adam gelir. Tabi Ali Rıza bu duruma biraz bozulmuştur; ama tatlıya bağlanır. Arkadaşının görüşme yaptığı adam da eski öğrencisi çıkar. Vefalıdır adam. Hemen şirketinde iş teklif eder. (Ah nerede bizde o şans!)Hayırlı olsun Hayriye, yine yırttın paçayı hadi bakalım!
Tekin ailesi mutludur o gün. Yemek, dans, eğlence… Sedef de gece kuracağı hayalleri zenginleştirecek bir olay daha yaşar. Şevket onu dansa kaldırmıştır. Sen de mutlu ol Sedef, pek uzun sürmeyecek ama… Ol bakalım.
Ali Rıza çalışmaya başlamıştır. Şirket Ali Rıza’nın dürüstlük standartlarına uyar. Her şey tıkır tıkır işlemektedir. Derken Ali Rıza’nın karşısına bundan sonraki hayatına eşlik edecek adam çıkar. Oğuz… Tam karşısındaki masadadır. Bulduğu yeni işi ballandırarak anlatır. Bu şirkette 10 senede kazandığını orada 6 ayda kazanacağını iddia eder. Gelsin arabalar, koynuna girecek kadınlar, en güzel evler… Diğerlerinin de aklını çelmeye çalışır bu söylemleriyle. Ali Rıza bıyık altından güler tabi Oğuz’a, ama dayanamaz en sonunda ahkâmları keser. Paradan daha kıymetli şeyler vardır falan der en klişesinden. Ama Oğuz ona hiç unutamayacağı ve cevap veremeyeceği bir söz söyler:
“Çiçekleri seviyorsunuz değil mi? Paranız olmayınca ne o çiçekleri alabilirsiniz ne de o çiçeklerden yükselen kokuları. Babasınız, 5 çocuğunuz var. Hele bir parasız kalın, o ihtiyaçlar karşılanmasın bir görün. İşte o zaman ömrünüzün sonuna kadar yaprak dökümü manzarası seyredersiniz.”
Oğuz belki de hayatta dürüst kalabilmenin pek de kolay olamayacağını göstermek için gelen bir öğretmendi Ali Rıza’ya. Belki de Ali Rıza kibir derecesinde gururlu ve şerefliydi. İlahi adalet bu kibri ayaklar altına almak için çalışıyordu. Ya da sadece bir sınavdı her şey.
Bu sözün üzerine Ali Rıza tek bir söz bile söyleyemedi. Sadece düşündü. Para kazanamadığı zaman neler olabileceğini düşündü belki de.
[/box]