[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Yılın mandalları: Civan ve Damla!
Civan ve Damla ayranları tokuşturarak dünyanın en masum bardak tokuşturmasını yaptılar. Belli ki sansürle mansürle uğraşaları gelmemiş, en iyisini yapmışlar. Akıllı akıllı ayran içmek ve tereyağlı pilav gömmek varken, meyhane masalarında dağıtmanın ne anlamı var? Sonra sarhoş sarhoş yatağa giriyorlar, dizi boyunca bunların namus dertlerini izliyoruz. “Şimdi biz neyiz?” sahnelerinden hiç hoşlanmıyorum. Bunların böyle tatlı bir aşk yaşaması ve bu şekilde kalması benim açımdan hiç dert değil. Aşklarını itiraf etmelerini hiç istemiyorum şahsen. Zaten yaşları da çok genç, evlenecek de değiller. Bu yüzden tatlı bakışmalar yaşayıp, şakalaşıp bizim içimizi bir hoş etmeleri, gençliğimizdeki heyecanları hatırlatmaları yeterli.
Civan ve Damla en mantıklı şeyi yapıp uzaklaştılar köşkten. Çünkü Ceren ve Şeniz şıllıkları yine ortalığı karıştırma peşinde. Kendilerini savunacak durumda olmayan uzaktaki insanlara düzenek kurup onları hırsız çıkarmanın peşindeler. Cemre ve Nedim’i tabi… Nedim engelli olduğu için ve kaçırılan taraf olduğu için bu suçlamadan yırttı, geriye Cemre kaldı. Seher de yine “Benim kızım öyle şey yapmaz!” diye dırlanıyor. Yani yine yüreğimizi darlayan bir iftira vakasıyla karşı karşıyayız. Bir an evvel geçip gitmesini beklediğim sahnelerdir bunlar. İzlerken hiç haz almam. Hatta mümkünse ileri sararım, TV’de izliyorsam da kanalı değiştiririm. O derece nefret ederim iftiralı sahnelerden. En rahatsız olduğum iki iftiradan birisidir hırsızlık. Diğeri de iffetsizlik iftirası…
Şeniz ile birebir geçen ve Şeniz’in aforizmalarını içeren sahneleri seviyorum. Kadın kötü biri; ama dedikleri de dikkate alınmayacak şeyler değil. Cenk yine annesini suçlarcasına konuşur. Tek yapabildiği budur çünkü. Şeniz de Cenk’in karakterini özetler nitelikte konuşur. “Ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın.” diyor oğluna özetle. Bir de hatalarının yükünü üstlenemeyecek kadar aciz olduğunu söylüyor. “Beni suçlamak sana kendini masum hissettiriyor” diyor. Eee? Sonuç? Ne demek istiyor yani Şeniz? “Git anlat gerçekleri ama beni bulaştırma!” mı demek istiyor? Öyle bir kışkırtıcı konuşuyor ki, Cenk’in yerinde olsam bu ukalaların hepsinin nasıl mortulduğunu görebilmek için bütün hayatımı riske atmayı göze alabilirdim.
Neriman köstebeği yine kıyılardan köşelerden yeni bilgiler almayı başardı. Malların asıl sahibinin Nedim olduğunu ana oğul kavgasından öğrendi. Nedim bir anda kıymete geçti onun gözünde. Her neyse, bunca dolap dönerken Cemre ve Nedim neredeydi, neler yapıyordu? Cemre bayıltıcı duygusal konuşmalar yapıp Nedim’i darlıyordu. Çocukça şeyler anlatıyordu. Sadece o kişiyi seviyor olanların duygulanabileceği türden. Neyse ki Nedim de Cemre’yi çok seviyor da bu eziyete katlanabiliyor. Ceren’in ise gözü hep Cenk’in üstünde… Ne de olsa bebeğinin babası, olsun o kadar. Cemre–Cenk fanları hiç kusura bakmasın, Cenk Ceren’e’e layıktı. İkisi de züppeydi çünkü. Evlenmeleri gayet adildi, mantıklıydı. Şeniz öyle düşünmese de. Şeniz’n hayalindeki gelin adayı da oldukça mükemmel bir adaydır. Her şeyden önce bu gelin adayı en azından bir Doktor olmalı, sayılı zenginlerden birinin kızı olmalı, son derece hanımefendi olmalı, tarzı da olmalı; aynı zamanda ışınlanma, beyin okuma ve eşyaları gözlerle hareket ettirebilme yetilerine sahip olabilmeli. Daha aşağısı kurtarmaz. Bunun yanında Cenk sağda solda kız düşürüp namussuzluklar yapan bir zırtodan öteye geçemiyor.
Nedim atak geçirince ve yanlarında atak ilaçlarını getirmediklerini fark edince Cemre nihayet aptallık yaptığının ve önünü ardını düşünmeden hareket ettiğinin farkına varabildi. (Demek ki bunaltıcı duygusal konuşmalar ve konforsuz ortam Nedim’in dayanma sınırını aşmış.) Ama Nedim’in tekrardan kendine gelmesi ve onu yeniden cesaretlendirmesi neticesinde Cemre yeniden gaza geldi ve daha büyük aptallıklar yapacak gücü kendinde bulabildi. Biz de gevrek gevrek sevinerek bu sahneleri gözyaşları içerisinde izledik. Çünkü bu tür dizileri izleye izleye beynimiz nihayet suntaya döndü. Mantık yürütme, eleştirel bakma yönümüz epey bir köreldi.
Karaçay’ların köşkündeki köstebekleri g*t korkusu sarınca yana yakıla Cemre ve Nedim’in peşine düştüler. Hayır yani bulamazsanız bile Şeniz ya da Cenk en fazla ne yapabilir size? En kötü ihtimalle Şeniz ile aranızdaki konuşmaları kayda alırsın, sonra da Agah’a her şeyi anlatıp kayıtları izletirsin; ondan sonra zaten Şeniz dımdızlak kalacağı için kimseyi elinde oynatacak itibarı kalmaz, sana zarar veremez. Agah da Şeniz’in ihanetinin acısından senin ihanetinin farkına bile varamaz. Bu kadar basit aslında… Ah şu gereksiz korkular…
Cemre paraya ihtiyaçlarının olduğunun farkına vardı. Nedim’in parmağından çıkardığın yatırım klasiği alyansı denize atmadan önce düşünecektin bunları. Hadi onu gururundan attın; peki ya Nedim’in babasının kol düğmelerini hangi sebeple satmıyorsun? Herhangi bir şeyi satmamak için hep nedenleri var bu kızın. Sat gitsin kardeşim ya, açlıktan mideniz kokuyor, kokusu ekrandan buraya kadar geliyor, siz daha “hatırası var” duygusallığı kasıyorsunuz. Adeta kırmızı bültenle aranma durumunda olan bir insanın para kazanabilmek için kara çarşaflara bürünüp turistik mekanlarda Zabıtalara yakalanmadan dilenmekten başka çaresi olmaz. Diğer her şekilde yakalanırlar çünkü. Ama dizi bu ya; her şeyi kitabına uydurup, o saçma bulduğumuz ihtimalleri yaşatır bize. Sonu da saçma olur zaten.
Neriman sinsice aldığı istihbaratları vakit kaybetmeden Ceren’e yetiştirdi. Ceren de maşallah, sanki bunca olayları yaşayan kendisi değilmiş gibi takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş… Şahsen bu olayları yaşayan ben değilim, ama sanki ben yaşamışım gibi derbeder haldeyim. Yani köşke gitsem “benim kocamı kız kardeşim kaçırdı” desem benim Ceren olduğuma inanırlar. Ceren’in umurunda mı dünya! Sadece o mu? Ev halkındaki herkes her gün yeni kıyafetler giyiyor, jilet gibi geziyor sağda solda. Bunlar hep reklam kokan hareketler. Gerçekliği yansıtmıyor. Biz de bunlar gibi olamadığımız için kendimizi paçoz sanıyoruz. Zaten bunlar her yaşadıkları olayda karalar bağlasaydı tek bir bölüm bile bunları süslü izleyemezdik. Doğal olsalardı onca rujun, elbisenin, takının, tokanın, dekorasyonun reklamı nasıl yapılacaktı? Suntalaştık ve sunta kalmaya da devam ediyoruz.
Zalim İstanbul 10. bölüm 4. kısım izle
[/box]