[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Karaçay’lar seansa katılıyor!
Cemre’den sonra seans sırası Ceren manyağına geliyor. Ceren daha kendisini anlatmadan Cemre’yi anlatmaya başlıyordu. İnandırıcı olmak için yerini yapmaya çalışıyordu önce. Üç yıllık psikolog yutar mı hiç bunları? Şahitli videolu kanıtların varlığını bile bile hâlâ tribünlere oynuyorsun ya Ceren… Doktor “eşin ve sen” diye soruyor, Ceren ablasının fitne fücur hareketlerini anlatıyor. Doktor “Eşinize zarar verdiniz mi?” diye soruyor, Ceren “Takıntılı ablam Nedim’i kaçırdı.” diyor. Doktor anlıyor arızanın nereden kaynaklı olduğunu. Şeniz ile konuşsa tam anlayacak çibanın başını da… Ona sıra var daha. Psikolog anlıyor ki Nedim’e sıra gelene kadar psikolojisini düzeltmesi gereken bir yığın kafayı yemiş insan var bu ailede. İşi zor.
Bunlar burada terapi kasmaya devam ederken Şeniz ise Damla’yı kullanarak Agah’ı boşanma işinden vazgeçirme oyununu sahneliyor. En iyi yapabildiği şey evlatlarını kullanmak. Hayır yani nasıl oluyor da telefondaki o sahte trajik konuşmayı tam da istediği gibi Damla’ya duyurabiliyor ve tam da istediği tepkileri vermelerini sağlayabiliyor? Biraz gerçekçilik lütfen!
Şeniz’in amacı o boşanma protokolünü Damla’nın gözünün içine sokup kendini acındırmak; mağdura yatmak. Başarıyor da. En azından Damla’yı avlamayı başardı. Şimdi de Damla yemini kullanarak büyük balığı (yani Agah’ı) avlamaya çalışacak. Bakalım başarılı olacak mı?
Ceren de Psikoloğu avlamaya çalıştı; ama başaramadı. Zaten psikologdan bir şeyler ummak kadar saçma bir şey yok. (Kendine gel dostum, hangi şey mantıklıydı ki?) Nedim kapı ardından terapiyi dinliyordu. Ama asıl dinlemesi gerekeni dinlemedikten sonra neye yarar? Ceren’in zaten her türlü pisliğini biliyordu Nedim. Yeni bir şey öğrenmiş olmadı. Tipik köşk ve para aşığı Ceren işte. Psikoloğun amacı Nedim’i gerçeklerle yüzleştirip, Ceren’in onu kullanmasına izin vermemek; mümkünse boşanmalarını sağlamak. Ama Nedim iddialı “Ben kullanılmam, kullanırım!” özgüveninde. Göreceğiz canım özgüvenini. Kim kimi kullanıyormuş göreceğiz. Antakya’dan ışık hızıyla gelip öyle ya da böyle Karaçay’ların gelini olmayı başarabilmiş birisinden bahsediyoruz. Bilmem farkında mısın?
Şeniz ne yaptı etti, son derece dramatik laflarıyla Damla’yı Agah’ın üzerine saldı. Baya yürek yakıcı konuşmaları oldu Damla’nın. Ama Şeniz’in bu durumdan vicdan azabı duymadığı kesin. Onun bütün dünyası kendisi. Oğlu için bile feda etmez kendisini. Örneğin oğlunun gemiden düşeceğini bilse peşinden atlamaz. İp sarkıtmayı tercih eder. Yukarıya çekemezse de “kısmet değilmiş.” der konuyu bitirir bence. Eğer tam tersi olacak olsaydı, evlatlarına bu kadar eziyet çektirmezdi. Onların acı çektiğini bile bile göz yumdu her şeye. Ve Damla ile sadece menfaat için iletişim kurdu şimdiye kadar.
Cemre ile Cenk’in evliliğini kurtarma operasyonunun ikinci aşamasında “Cemre ve Cenk’i baş başa romantik bir yemeğe göndermek” var. Agah tek bildiği özel mekâna göndermiş gençleri. (Yazık adama, yıllarca çalışmış, özel mekân keşfetmeye zamanı bile kalmamış; şimdi de yeni yetmelerin maskarası olmuş. ) Cenk de öyle güzel espriler yapıyor ve öyle sempatik görünüyor ki, Cemre’nin bu ortamın büyüsünde bile hâlâ ukalalık yapabilmesine şaşırıyoruz. Agah ve annesiyle dalga geçiyor. Ama Cenk lafı iyi koyuyor:
“Yazık kadına; oysa kızının yuvasını kurtarmak için değil de eniştesi ile kırıştırmak için boşanmadığını bir bilseydi…”
Cemre fena morarıyor bu laftan. Romantik mumu söndürüveriyor Cenk. Anlayana güzel ayar bunlar. Ama bence kıskançlığını ve öfkesini bu kadar belli etmese ve kendisini ağırdan satsa daha doğru bir adım atmış olurdu. Belki de hayatında ilk kez âşık olduğu için bu kadar acemi. Ya da “gerçekten” âşık olduğu için bu kadar açık yürekli… Bilirsiniz gerçek aşk-madiden aşk ayrımı vardır ya… Bunu da siz yorumlayın artık.
Cenk öfkeli, sitemli ve kırılgan. Çünkü seviyor. Ve sevdiği kadına “Kalbin ne durumda, kimin için çarpıyor?” diye sormak zorunda bırakılmış. Cemre onu bu duruma düşürmüş. Yazık… Bir de “Bunlara katlanmak zorunda değilim!” diye bir çıkış yapmaz mı? Peki Cenk senin salaklıklarına ve terbiyesizliklerine katlanmak zorunda mı? Madem o sana katlanıyor sen de ona katlanacaksın. Bile bile he dedin sonuçta. Boşansaydınız da Nedim’i görebilirdin. Ama evet rahatça adamın odasına dalamazdın. Biraz edep!
Seher ise Nedim’in kağıtlarla icra ettiği çatal-bıçak oyununu balla kesip, Ceren münasebetsizinin konusunu açar. Onu Ceren’i affetmesi için ikna etmeye çalışır. Süslü laflar kurar. Tam Anadolu anası ağzından… Yuvadır, kıymetlidir, kurtarın der. Seher’in yuva anlayışına hayran kaldım doğrusu. Ama Nedim o an bir cevap vermez. Sinir bozucu bir sessizlik çöker bir anda. Seher onu rahatsız ettiğini ya da öfkelendirdiğini düşünüp kısa keser ve odayı terk eder. Kadıncağız ne yapsın. Bebek Nedim’den. Kız dönmek istiyor. Bir anne olarak elinden geleni yapmaya ve durumu en normal hale getirmeye çalışıyor, ne yapsın? İşe yaradı ama. Nedim o gecenin sabahında Ceren için giyinip kuşanıp gitti. Karıcığını almaya gitti belki de… Karıcığı kendisini ilk etapta tanıyamadı bile. Hatta hatırı sayılır bir süre boyunca tanımadı. (Ömür için kısa, ama hatırlamak için uzun bir süre.) Yani tanımadığı süre kadar 6.2 büyüklüğünde bir deprem olsaydı, sağlam olduğu düşünülen birkaç bina kesin yıkılırdı. O derece. Korka korka “Kime bakmıştınız?” diye soruverdi. Nedim “Karıma” diye tatlı tatlı cevap verince Ceren’in üç buçuk atacağı sahneleri başlamış oldu. Nedim’in de intikam süreci.
Zalim İstanbul 18. bölüm 6. kısım izle
[/box]