[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Cenk ile Cemre plazada basıldı!
Agah, Cenk’in içindeki kendi kendini yok edesice kara deliği düşünürken Şeniz gelir ofise kocasının yanına. Şeniz’in amacı Agah ve Cenk’i ayak altından uzaklaştırmaktır. Bu yüzden sekretere epey bir yağ çekip bir de oldukça pahalı bir hediye almıştır sırf Ankara gezisinin önündeki engeli bir şekilde kaldırabilmesi için. Başarılı da olmuştur. En azından şimdilik öyle görünüyor. Kadın her şeyi öyle bir sürdürüyor ki, sanki hayatın normal akışı gibi hissediyor insan. Hiç şüphelenmiyor.
Prenses Ceren ise şimdilik külkedisi rolünü üstlenmiş, prensinin kendisini kurtarmasını bekliyor. Pardon prensin mi dedim; kötü kraliçenin demek istedim… Masallardaki hangi prensesin 40 gün 40 gece düğün yapmadan prensle yatağa girdiğini gördük ki. Bu yüzden prensler beyaz atına binip sokak sokak prensesini aramış ellerinde tek bir ayakkabıyla. Çaktırmadan bir kıyıda işi pişirselerdi prens tekrar arar mıydı prensesini yana yakıla. Aramazdı. “Ama hayır öyle olmayabilirdi.” falan diye itiraz etmenin bir anlamı yok. Maalesef gerçekler acıdır. “Gerçekten sevseydi yapmazdı öyle.” de demeyin ona da çok gülerim. Hatırlarsanız Ceren adamın koynuna ilk kez adam kör kütük sarhoşken girmişti. İki dakikada ne sevgisinden bahsediyorsunuz? Daha karşılaşalı 10 dakika olmadan yatağa giren bir kızın neresini sevecekti? Aklı başında bile değilken kızı bozmuş, böyle bir kızın iki gramlık değeri kalır mı onun gözünde. Ağlara kendi isteğiyle takılan bir av. Bedavadan sahip olmak keyiflidir; ama korkmadan harcanan ilk şey de o olur. Düşünsenize yolda 200 TL buldunuz; ilk işiniz onu alıp bir markete girmek; aklınıza gelebilecek her şeyi o parayla almak ve son kuruşuna kadar çatır çatır harcamak olmaz mı? Ama bir haftada kazanmış olduğunuz para olsa öyle mi olur? Bu yüzden Ceren öylece camları silerken Cenk’in Cemre’ye olan kurlarını izlemek zorunda kalır işte. Kendi düşen ağlamaz.
Cemre de az değil, Cenk ile yeni görüşmeler ayarlayabilmek için yapmadığı şebeklik yok. Bahanesini de buldu:
“Ben bu sırla nasıl yaşarım; konuşmamız lazım, ama burada değil, daha tenha yerlerde. Benim psikolojime kokulu mum çok iyi gelir. Arada moralim bozulduğunda beyaz masa örtüme kırmızı gül yaprakları falan serpiştirip kokulu mumlarla meditasyon yaparım. Bildiğin bir taş ev falan varsa seninle orada meditasyon yapabiliriz. Sana da iyi gelir hem. Seraları da severim. Özellikle köşkün içindeki seralar benim çok ilgimi çeker. Çiçekleri koklamayı seviyorum yani; o yüzden.”
Cenk bütün bunları yapmayı ister elbet; ama malum, kredi kartları vs hepsi yok olmuş durumda. En iyisi plazaya gidip anasının aldığı daireyi ayarlamak… Belki eski günlerinden kalma birkaç mum, gül yaprağı kurusu falan bulursa Cemre’nin hayali de aradan çıkmış olur. Tabi seksi iç çamaşırı da bulurlarsa Cenk de eğlencesini bedavaya getirebilir. Gerçi Cemre o kadar da şey değildir yani; daire falan… Çok çekinir. Sonuçta Cemre çok namuslu bir kız.
Bunlar buluşmaya gidiyorlar da, Cenk takip edilebileceğini hiç hesaba katmamış olmalı. Kıza konum attı hemen. O da azıcık naz falan yaptı ama sonuçta o da istiyor gitmeyi. Cenk biliyor kendisine kızların “Hayır!” diyemeyeceğini, oynatıyor hepsini elinde. Onlar da oynuyor; Cenk ne yapsın? Seher de kızının peşine düştü hemen. Çünkü dizilerdeki İstanbul’da peş peşe giden boş taksi bulmak çocuk oyuncağıdır. Ve bu tip sahnelerde kullanılan klişe cümleyi Seher nihayet söyler:
“Öndeki taksiyi takip edin!”
Güzel bir takipten sonra Seher kıvrak zekâsı ile Cenk ve Cemre’yi baskına uğratır; arkasından onu takip eden Agah ile birlikte… Sizin de gördüğünüz gibi bu dizideki herkes kendi çapında birer zehir hafiye. Hepsinden korkulur! Resepsiyonda çalışanlara da zerre güvenim kalmadı zaten, bir iki lafla hemen bilgi alabiliyorlar. Zaten bilgi vermeseler de ya silah zoruyla, ya çeşitli tehditlerle ya da rüşvetle iş döndürüyorlar. Bu yüzden güvenlik önlemleri dizilerde birer etkisiz eleman…
Ceren’e de Fetal DNA Testi ayağıyla bir şeyler yaptılar da şimdilik anlamadık. Kız düştü bayıldı, Şeniz de başında felaket tellalı gibi konuştu “Sen Karaçay olmayı kolay mı sandın!” diyerekten. Zor olup olmaması kızın umurunda sanki. Siz onu Karaçay yapın; gerekirse çarmıha bile gerdirtir kendisini…
Zalim İstanbul 6. bölüm 6. kısım izle
[/box]