Boşanmanın getirdiği zorluklar
Boşanmak kelimesi özetle “bir kadın ile bir erkeğin hukuk önünde ayrılması” olarak tanımlanır. Keşke tanımlandığı kadar kolay olsa bu boşanma gerçeği. Evliliği çocuk oyuncağı haline getirenler bilmez bunu. Hele ki henüz çocuğu olmadan ayrılmış olan evli çiftler bu boşanma sürecinin ne kadar travmatik boyutlara gelebileceğini hesap bile edemez.
İnsanlar bekarken bir evlenme yarışına girerler. Yüzlerine gülümseyen ilk kadına ya da ilk hatuna âşık oluverir ve diğer arkadaşları gibi “evliler” kervanına katılmak için özel bir çaba gösterirler. Önemli olan o kişiyi razı etmektir. Gerisi çözülür nasılsa. Tabi canım, bu zamanda evliliğe olumlu bakan birilerini bulmak kolay mı? Hazır razı etmişken ceylanı ürkütmemek lazım. Örtbas edilir tüm olumsuzluklar. “Ben onu değiştiririm!” mantığıyla bakılır olaya. Allah korusun kazara bir ayrılsalar ne derler kolu komşuya? O hep yarış halinde olduğu başarılı kuzeni ne der bu işe? “Çek babam çek! Bunu da sineye çek!” der susar. Gitgide yaklaşır o başı sonu belli olan evlilik. Bu aşamalara kaynanalar, görümceler, eltiler de dahil olur. Tam bulandırırlar suyu. Sabredebilene ve çığırından çıkmayana ne mutlu. Ve evlenirler sonunda. Yangından mal kaçırır gibi çocuk da yaparlar. Niye mi? Çünkü yaşıtları çoktan yapmıştır bunu. (Tıbbi sebeplerle acele çocuk yapması gerekenleri bunun dışında tutuyorum.)
Daha 2 ay bile dolmadan o bebek haberi gelir. İlk anlar çok güzeldir, el üstünde tutulur hamile kadın. İlgi, alaka artar, sorumluluklar azalır. Tek görevi vardır, o da kendine iyi bakmak. Sonra gitgide şişer karnı. Seks yapamaz hale gelir belki de. İşte o anda görünmeye başlar erkeğin gerçek yüzü. Ne kadar değer verdiği, karısı için nelere sabredebildiği, evliliğini koruma konusunda ne kadar güçlü durabildiği açığa çıkar her geçen gün. Sabretmeyi seçip bu hendeği atlatabilene ne mutlu.
Aynı keza kadının da gerçek yüzü evlendikten çok kısa bir süre sonra açığa çıkar. (Ya da gerçek yüzü hep görünüyordur ama benzer sebeplerden ötürü görmezden gelinmiştir.) Erkeği evliliğin başında oyalayacak sebepler çoktur. İyi bir seks, güzel yemekler, gecenin sonundaki o muazzam masajlar, temiz bir ortam, ütülü giysiler, çiçek gibi bir ev… Kadın bunları sürdüremez hale gelene kadar kolay kolay hiçbir sorun yaşanmaz. İşte bu yüzden kadın hamile kalıp bebeği karnında büyüyene kadar erkeğin gerçek karakteri ortaya çıkmaz. Ancak hamileliğin son aşamalarına yaklaştıkça, devamlı giderilen ihtiyaçlar artık giderilemez hale gelmeye başlamıştır. Bu aşamalarda erkeğin sadakati ve anlayış seviyesi sınanır.
Ancak kadınların hangi aşamada sorun yaşatacağını kestirebilmek güçtür. Kadınlar erkeklerden çok daha kompleks yapıdadır. Nefsi ihtiyaçları çok daha fazladır ve genellikle erkekler bu kompleks ihtiyaçları anlayamaz. Ya algısından geçmez ya da mantıksız bulur. Bu yüzden kadınların kendi karakterlerini ortaya çıkarmaları erkeklere oranla daha hızlıdır. (Yine de istisnai durumlar kaideyi bozmaz.) Erkekler ya da kadınlar bütün bu süreçlere sabretmeyi seçtiklerinde evlilik devam eder. Sabrı terk edip bencil duygulara esir olanlar ise boşanma yoluna gider. (Genellikle… Cinnet geçirip öldürmeyi ve ölmeyi seçenler de var; ama konumuz bu değil.)
İki evli çiftin ayrılması ile iki sevgilinin ayrılması arasında ciddi farklılıklar var. Sevgiliden ayrılmak daha konforludur bir kere. Hukuksal bir işleme gerek yok. Biraz gözyaşı, biraz Nutella ve biraz da beddua bu işi çözüme ulaştırır. Ancak eşinden boşanmak çok sınırlı bir kesim için sevgiliden ayrılmak kadar kolay olur. Bu sadece ülkemiz için değil, dünya geneli için ortak bir travmadır diyebiliriz.
Gelin hep birlikte boşanmanın getirdiği zorluklar başlığını listeleyelim:
- Psikolojik sıkıntılara sebep olur. (Özgüven eksikliği, kendini bir boşlukta hissetme, kendini herhangi bir yere ait hissedememe gibi psikolojik sorunlar yaşanabilir. Bu durumlara en çok kadın düşer. Çünkü bir evliliğin iyi ya da kötü gitmesinin sorumluluğu genellikle kadına yüklenir. “Kadın olsaydın da erkeğini elinde tutsaydın.” gibi kalıplaşmış baskıların altında kalırlar. Bu yüzden kadınlar mümkün olduğunca evliliğini sonlandırmamayı tercih ederler.)
- Toplum tarafından dışlanma ve kınanma gibi durumlar doğar. (Ya da boşanmış olan kişiler öyle hisseder. Hislerinde de çoğunlukla haklılardır. Daha önceden takıldıkları evli çiftler onlarla yeniden irtibat kurmak istemezler. Kocasından ya da karısından kıskanılma durumlarına maruz kalırlar. Ayrıca bu boşanma bir kara lekedir. Bir sonraki evlilikte engel teşkil eder. Bir “başarısızlık örneği” gibi görünür.)
- Baba evinde bekarken olduğu kadar rahat olamaz. (Her baba evi bu durumu yaşatmasa da yaşatanlar oldukça fazladır. Boşanıp geri dönen evlatlar yük gibi görünür. Artık çalışıp çabalama, eve ekmek getirme zorunlu hale gelir. Mümkünse ilk fırsatta yeniden evlendirilmeye çalışılır. Aksi halde insan içine çıkamayacaklarını düşünürler.)
- Ekonomik sıkıntılar yaşanır. (Eşi tarafından çalıştırılmamış ve kariyer yapma imkânı bulamamış olan kadınlar ya da ikinci evliliğini yapmış olan ama eski eşine yüklü miktarda nafaka ödemek zorunda kalan erkekler bu sınava maruz kalır.)
Kısacası hem erkek hem de kadın boşanmanın getirdiği zorluklar ile mücadele halinde olur. Önemli olan hangi tercihin daha büyük sıkıntılar verdiğidir. Evli kalmaya devam etmek mi yoksa boşanmak mı? İyi düşünün…