[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Onur timsali Tekin ailesi
Tahmin edeceğimiz üzere dizi oldukça gurur ve onur içerikli bir giriş yapar:
“Bir babanın çocuklarına bırakabileceği en değerli miras, temiz bir isimdir. Şartlar ne olursa olsun!”
Bu sözü Tekin ailesinin en büyük kızı olan Fikret söylüyor. Fikret’ten daha pek çok bunun gibi söz dizileri duyacağız. Koca bir hayatı bir-iki cümleye sığdırma çabaları güzeldir. Ancak maalesef hayatta her zaman 2×2=4 etmez. Bunu Tekin ailesi yaşayarak görecektir. “Şartlar ne olursa olsun!” demek kolaydır ama yaşarken bunu tatbik etmek zordur.
Tekin ailesinin reisi olan Ali Rıza, pek çoğumuzun önemsemeyeceği bir konu yüzünden kaymakamlıktan istifa ederek emekliliğini ister. Kendisinin hiçbir suçu yoktur aslında. Suç Fikret’in nişanlısınındır. Devleti dolandırmış hayırsız! Ali Rıza’nın adı böyle bir olaya karıştığı için bozuk atar ve o gurur ve onurla istifayı basar. Tabi SSK’ya ve düzenli gelire fazlasıyla önem veren Hayriye için bu durum fazlasıyla üzücüdür. Hayriye Hanım’a kızıyoruz ama kadın birazcık da haklı. Hayırsızlığı damat yapsın, istifayı ben basayım! “Hangi kafayı yaşıyorsun Ali Rıza!” dedirtiyor gerçekten. Daha çook diyeceğiz emin olun.
İstifadan hemen sonra mutlu bir haber alırlar. Necla üniversiteyi kazanmış ve Mimar adayı olmuştur. (Olmaz olaydın!) Leyla tabi kazanamamış dımdızlak kalmış ortada. İçten içe kıskançlık yaptığı her halinden belli “Ama İstanbul’u kazandı.” diyor Leyla aniden. Hayriye son derece korkak ve kaygılı bir kadın olarak itiraz ediyor tabi. Büyük şehir yer bitirir bizi diyor. E haklı da çıkıyor tabi ama başa gelen çekilir. Ali Rıza da hazır basmış istifayı, İstanbul’da da baba yadigârı tarihi bir köşk var “Neden olmasın?” diyor ve alıp çoluğu çocuğu gidiyor İstanbul’a. Hayriye korkuyor, Fikret düşünceli, nişanlısından yana yaralı ve yeni bir hayat için heyecanlı, Necla ve Leyla da hem mutlu hem de hayatın gırgırında… Ayşe’yi de unutmayalım tabi, tipik çocuk işte çok da belirgin bir karakteri yok henüz.
Diziyi dönüp tekrar izleyenler Necla ve Leyla’nın daha ilk bölümlerden ne kadar kezban olduklarını fark edeceklerdir. Gelip gidip Fikret ablaları ile uğraşıp durular. Ukalalık ve hadsizlik son seviyededir. Şahsen gençliğimde izlerken Fikret’in nemrut sıkıcı bir karakter olduğunu düşünürdüm. Ama büyüdükçe ne kadar haklı olduğunu anladım. Dediğim gibi bu diziyi her izlediğimizde farklı bakış açılarını anlayacağız ve hak vermediklerimize hak verirken, hak verdiklerimizi de suçlu bulacağız. Öylede bir büyüsü vardır öykünün.
Fikret bölümün bu kısmında babasını anlatır. Onun gençliğini, annesi ile nasıl evlendiğini vs. Hatır gönül uğruna gerçekleşen bir evlilik olmuş esasen. Aracı olan akrabalarını kıramamış kıymış kendine. Şaka şaka Hayriye’ye takılıyorum ama o da sonuçta bir anne ve eşine olabildiğince saygılı olmaya çalışan kaygılı bir kadın. Ali Rıza hiç kimsenin olamayacağı kadar dürüsttür. Diziyi izleyenlerin çoğu bu dürüstlüğü kolay anlayamaz. Ancak onun kadar idealist olanlar onu anlayabilir ki öyle insanlar fazla kalmadı dünyada.
Hayriye İstanbul’a giderken bile “Ya deprem olursa!” diye endişeleniyor. Bu lafa tüm seyirciler bıyık altından güldü tabi, ama haksız mı çıktı yani, epey bir deprem oldu o evin içinde, dışında…
Bu kadar spoiler yeterli, bırak da kendim izleyeyim diyenler için ; Yaprak Dökümü 1. bölüm 1. kısım izle
[/box]