[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Hortumcu Ali Rıza!
Ali Rıza meteliksiz kalınca karısının çocuklarının kendisine nasıl düşman kesilebileceğini düşünüp dururken vapurda Leman ile karşılaşır. Leman eski bir dostunun kızıdır ve yana yakıla iş arar. Babası Hakk’ın rahmetine çoktan kavuşmuştur, annesi de üzüntüden yıpranmış, çökmüştür. Ali Rıza ona iyilik yapabileceği için çok mutlu olur ve numarasını alıp hemen Muzaffer ile görüştürür. (Gözümsün Ali Rıza, burası İstanbul, sen iyilik yapma!) Muzaffer Leman’a bayılmıştır. Tabi çalışma azmine ve yeteneklerine (!) Hemen özel sekreter olarak işe alır. Ali Rıza ise dünyanın en güzel iyiliğini yaptığını sanarak seke seke evine gider; gururuna gurur, onuruna onur katar.
Şirkette her şey yolundadır. Ali Rıza sonunda aradığı dürüst işi bulmuştur. Yani en azından öyle sanır. Nerden bilsin sahte belgelerle Bulgaristan’a hayali ihracat yaptırıp devletİ dolandırdığını. Ali Rıza’ya kendi elleri ile bu dolandırıcılığı yaptırıp bir de üstüne ikramiye vermezler mi? Ali Rıza farkında değil tabi bütün bu dümenlerin saf adamcağız. İkramiye’yi yapılan işin bedeli sanır. Oysa o para slında sus payıdır.
Alır ikramiyeyi direkt Hayriye’nin eline verir. Hayriye de bir haraççı mafya misali sayar paracıkları. Keyfi yerindedir. Ben bunla diğer ayı bile çıkartırım der. Ali Rıza’da güvenir karısına. “Sen işini bilirsin hatun!” der. O da gider 3 gün içinde o parayı harcar çar çaput alır çocuklarına. İşte her eve böyle idareci bir kadın lazım…
Şevket ise belasına bulaşmakla meşguldür. Banka sınavına gider gitmez gördüğü ilk kadına vurulur. (İstanbul’a gelen masum köylü!) Kadın da orada çalışıyordur. Şevket’in o gazla çakraları, üçüncü gözü falan açılır ve sınavı iyi geçer. O sınavı kazanmalı ve o kadını almalıdır. Postacıdan gelen güzel haberi bekler. Sürekli o kadını ailesine anlatıp onların başının etini yemiş olacak ki Fikret bunu işaret eden şeyler söyler sahne geçişlerinde.
Ali Rıza ve Hayriye’nin 30. evlilik yıl dönümüdür ve neredeyse 30 farklı olayla kutlarlar bunu. Kimi üzücü kimi sevindiricidir. O gün Oğuz içeriye girer “Selamün aleylüm ezikler” diyerek. Ali Rıza muhatap bile olmaz onunla. “Ve aleyküm selam hayırsız dolandırıcı” bile demez. Oğuz almıştır arabasının anahtarını, girmiştir ev kredisine de… Ama Oğuz aslında ikinci kez Ali Rıza’yı ayıktırmak için gelmiştir. Hayatının ikinci dersini verecektir ona. “Sen de iyiymişsin ha, indirdin malları doğrucu Davut ayaklarıyla, aldın sus payını” gibi Ali Rıza’nın damarına damarına dokunan laflarla başlar söze. Ali Rıza şok! Boğazına saldırır Oğuz’un kalp krizi geçirecek gibi olur vs. Ama bulaşmıştır kire artık. Hem de kendi elleriyle. Başarılı bir şekilde oskarlık dolandırmıştır devleti.
Ali Rıza yana yakıla eski öğrencisi ve patronu olan Muzaffer’i arar ama bulamaz. Onun sekreteri Leman’ı da arar bulamaz. Biri şehir dışında birisi de ücretli hastadır. Hem de ne ücret! Bir anda tüm seyirciler şoka girer. Muzaffer ile Leman işi fena halde pişirmiştir. Tabi henüz kimsenin bunlardan haberi yoktur.
Ali Rıza o gün eve çok geç döner. Döndüğünde ise ışıklar, kutlamalar, pastalar, eğlenceler ile karşılaşır. Ali Rıza “Ali Rıza” olalı böyle kutlama yaşamamıştır. Hayata kadeh kaldırır o gece. İçten içe İstanbul’a söver. “Damadımla ortak iş yapıp Fikret ile de onu evlendirseydim daha iyiydi kardeşim!” diye düşünür içten içe. (Tabi ki şaka yapıyorum, ama gelecek bölümleri hesap ettiğimizde böyle yapması daha az zarar verirdi gibi görünüyor. Yine de Leyla ile Necla cahilleri başlarına bir çorap örebilirlerdi her halükarda.) Ali Rıza hüzünlü halini yansıtır ama içlerinden sadece Fikret bunu fark eder.
Ali Rıza yine uykusuz gecelere gark olmuştur…
[/box]